preloader
Edit Content

Hakkımda

1974 yılı Kasım ayında Trabzon’un en büyük ilçesi, horonu ve köftesi ile bilinen Akçaabat’ta doğdum. İlk ve orta öğrenimimi bu ilçede tamamladım. 1992 yılında girdiğim Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1998 yılında mezun oldum. Tayin edildiğim ilk yer olan Rize’nin İkizdere ilçesinde çalışmak nasip olmadan, il içi atama ile  Ardeşen Devlet Hastanesi Acil Servisi’nde ilk görevime başladım. Bu şirin ilçede  8 ay kadar, pratisyen hekimlik yaptım. 

İletişim Bilgilerim

Makaleler

Tansiyon Nedir?

  • Anasayfa
  • -
  • Kalp Sağlığı
  • -
  • Tansiyon Nedir?
Tansiyon Nedir?

"TANSİYON" NEDİR ?

Elinizi yıkamak için musluğu açtınız. Musluktan akan suyun tazyiki, o musluğun “tansiyon”udur diyebilirsiniz. Elinizi yıkayacaksınız ama su bir ip kadar ince akıyor; elinizi yıkamanıza yetmiyor; bu durumda musluğun “tazyiki=basıncı” yani “tansiyonu” düşüktür diyebilirsiniz. Tam tersine musluğu açar açmaz şiddetle akan su üstünüzü başınızı ıslatıyorsa; bu durumda da musluğun “tazyiki=basıncı” yani tansiyonu yüksektir diyebilirsiniz.

Anlaşılacağı üzere; kelime olarak “tansiyon”;  basınç anlamına gelir. Neyin basıncı? Damarlarımız içinde akan kanın damar duvarına yaptığı, damar duvarını geren basınç… Kanımızın, vücudun en ücra köşelerine ulaşabilmesi ve organların ihtiyacı olan enerji maddelerini/oksijeni taşıyabilmesi için, damarlar içinde yeterli bir basınçla-güçle akması gerekir. Ancak bu basınç (tansiyon) ne az ne de fazla olmalıdır. Az olursa (düşük tansiyon) organlar yeteri kadar beslenemez. Basınç fazla olursa (yüksek tansiyon) organlarda hasara yol açar. Bunu elektronik bir cihaza yüksek voltaj ya da düşük voltaj gelmesine de benzetebilirsiniz. Her iki durumda da elektronik cihazınız zarar görür, ömrü kısalır.

“TANSİYON” HER ZAMAN  SABİT/AYNI MI OLMALIDIR?

Dokuların ihtiyacı kadar enerjiyi alabilmeleri için damarların içinde kan yeterli bir basınçta akmalıdır. Başka bir deyişle, dokuların ihtiyacı ne kadar ise, damarlar da o kadar kan getirirler. Peki, dokuların her zaman aynı miktarda mı enerjiye/oksijene ihtiyacı vardır ? Hayır. Dokuların ihtiyaçları içinde bulunduğumuz şartlara göre değişir. Daha iyi anlaşılabilmesi için örnekle anlatalım:

Siz uykuda iken, dinlenmekte olan bacak kaslarınızın çok fazla enerjiye/kana ihtiyacı yoktur. Oysa merdiven çıkarken aynı bacak kaslarınız çok fazla enerjiye/kana ihtiyaç duyacaktır. Bu durumda uykudayken bacak kaslarına gelen kan basıncı ile merdiven çıkarkenki kan basıncı aynı olamaz, olmamalı… İhtiyaca göre değişen bu kan basıncını, otomatik olarak devreye giren “merkezi sinir sistemimiz” yani “otonom sinir sistemimiz” yönetir.

Otonom sinir sistemimizin iki ana ayarı (modu) vardır. Birincisi; insan vücudu bedensel ve ruhsal anlamda istirahat ederken devrede olan “parasempatik ayar (sistem)”, ikincisi ise bedensel ya da ruhsal olarak aktifken devreye giren “sempatik ayar (sistem)”… İlkini fiziksel ve ruhsal rahatlığın sistemi, ikincisini ise fiziksel ve ruhsal streslerin sistemi olarak düşünebiliriz.

Ya da “otomobil dilini” sevenler için şöyle de diyebiliriz: Arabayı çalıştırdık, henüz vitese atıp gaz pedalına dokunmadık, motor (=kalp) “rölantide” çalışıyor, yakıt sarfiyatı en düşük seviyededir, depodan motora gelen yakıt en az seviyededir, dolayısıyla yakıt borularındaki (=damarlardaki) basınç (tansiyon) en düşük seviyededir; demek ki bu arabada “parasempatik sistem” devrededir. Gaz pedalına dokunduk ve hareket ettik, hele de yokuş yukarı yüksek hızda gitmemiz gerekti, gaz pedalını kökledik, bu durumda hemen arabanın “sempatik sistemi” devreye girer, motor (=kalp) en yüksek devirde çalışmaya başlar, yakıt tüketimi tavan yapar ve yakıtı motora taşımakla görevli yakıt borularındaki basınç (=tansiyon) en yüksek seviyelere çıkar. Koşan bir insanda devreye giren “sempatik sinir sistemi” ile kalbin hızlanması ve artan enerji ihtiyacını karşılamak için damarlarda basıncın (tansiyonun) artışı da buna benzerdir. Peki fark nedir?  İNSAN BİR MAKİNE DEĞİLDİR… Makine gibi çalışan beden yanında bir de belki de daha önemli olan bir “RUH”a sahiptir. Ve ruhsal değişkenlikler, stresler, kaygılar, depresyon, panik gibi durumlarda da sempatik sinir sistemi devreye girer, kalp hızı ve tansiyonu yükseltir.

Evet yukarda bahsettiğimiz gibi, dokulara/organlara ihtiyacı ölçüsünde kan gönderilmesini sağlayan işte bu sempatik ve parasempatik sistemlerin, gerektiğinde devreye girmesidir. O halde bedensel olarak efor sarf eden ya da bir ızdırabı-ağrısı olan birinde ya da ruhsal olarak stres altında, kaygılı, heyecanlı, panik olan birinde sempatik sistem devreye girecektir. Bu sistemle merkezi sinir sistemimiz böbrek üstü bezlerine emir vererek; adrenalin salgılanmasına ve bolca adrenalinin kana karışmasına sebep olacaktır. Adrenalin de kalbe ve damarlara giderek; “herkes görev başına, daha fazla enerjiye ihtiyaç var, emir büyük yerden, ey kalp sen daha hızlı çalış ve ey damarlar siz de çapınızı daraltarak içinizdeki basıncı artırın” der. İşte efor sarfederken kalbimizin hızının artması, çarpıntı hissetmemiz ve de tansiyonumuzun yükselmesi bu mekanizma ile olur. Artmış enerji ihtiyacı ortadan kalktığında ise parasempatik sistem devreye girer ve kalp yavaşlar, damarlar genişler, damarlar içindeki basınç, yani tansiyon normal seviyesine geri döner.

Bütün bunları ne için anlattık; “TANSİYON SABİT BİR DEĞER DEĞİLDİR, BEDEN VE RUHUN İÇİNDE BULUNDUĞU ŞARTLARA GÖRE HER AN DEĞİŞEBİLEN VE HATTA DEĞİŞMESİ GEREKEN BİR DEĞERDİR” diyebilmek için…

Bunu bilmek ne işimize yarayacak… ?

Maalesef tansiyon yüksekliği olan bir çok hastamız bu durumun ciddiyetinin farkında olmayıp önemsemezken, bir kısım hastamız da tansiyonlarındaki her dalgalanmayı, “tansiyonun bir türlü ayar tutmaması” olarak tanımlayıp gereksiz strese girerler… Tansiyon problemi olmadığı halde ya da tansiyon problemi olup ilaçla tansiyonları kontrol altında olduğu halde bazen bedensel ve ruhsal streslerde ya da vücudun farklı yerlerinde rahatsızlıklar-ağrılar olduğunda  tansiyonlarımız yüksek çıkabilmektedir. Bu yükseklikler; gerçek bir tansiyon problemini işaret etmiyor olabilir. Bu durumda ayırt etmek için yapılması gereken şey; tansiyonlarımızı bir de bedensel ve ruhsal istirahat şartlarında birkaç gün boyunca tekrar ölçüp takip etmek olmalıdır.

O halde sözün sonunda; hastalarımızın bizden hep duyduğu cümleleri söyleyerek bitirelim:

  1. Tansiyon dalgalı seyreden ve hatta seyretmesi gereken bir değerdir. Gerçek tansiyonunuz hayatınızın olağan akışı içinde nispeten bedensel ve ruhsal istirahat dönemlerinde, en az 5-10 dk oturup dinlenmiş vaziyette ölçtüğünüz tansiyonlardır.
  1. Bu tansiyonları 3-5 gün boyunca, günde en az 2-3 kez (sabah-akşam ve mümkünse öğlen) ölçerek, cihazınızın üzerinde gördüğünüz şekliyle küsüratları ile birlikte yazıp (örnek: tansiyon 127 – 74 ve Nabız: 61), bir çizelge halinde, muayeneye gittiğinizde doktorunuzla paylaşın.
  1. Tansiyon ilacı kullanıyorsanız, tansiyonuz kontrol altında ve bir şikayetiniz yoksa, bize gelmeyecek olsanız bile, 2-3 ayda bir en az 1-2 gün bu ölçümü yaparak “kendi kendinize tansiyon muayenesi” yapıp, tansiyonunuzdan haberdar olun. Tansiyonunuzdaki dalgalanmalar sizi endişelendirmesin! Anlık ya da dönemsel dalgalanmalarda alabileceğiniz tedbirler konusunda doktorunuzla görüşün.
  1. Tansiyon probleminiz yoksa bile; yaşınız 30 üzerinde ise, özellikle de kilo, diyabet ve ailede tansiyon hastalığı varlığı gibi riski artıran faktörlere sahipseniz, bu durumda tansiyonlarınızı yine aynı yöntemle kendi kendinizi muayene ederek öğrenmelisiniz.

Başka bir sohbette anlatacağımız bir konu olmakla beraber, şunu da söylemeliyim:

“Tansiyon yüksekliği”, farkında olanlar ve kuralına uyanlar için aslında hastalık bile sayılamayacak kadar yönetilmesi basit bir durumken,  tehlikeli bir hastalık sayılmazken, farkında olmayanlar ya da kuralına uymayanlar için, başa gelebilecek en çileli hastalıklara bizi götürebilecek, hayattaki en tehlikeli durumlardan biri haline gelebilir.

Tansiyonunuzu bilin…! Tansiyon yüksekliğiniz varsa; kurallarına uyun…!

Sağlıklı günler dilerim.

SONRAKİ YAZI: “Tansiyonu Nasıl Tanırız” için TIKLAYINIZ…

2 Soru

  • Halkın ağzıyla, anlayabileceği bir 👅 uslüp bu kadar yalın olur ve hastada hiç muamma bırakmaz. Sen adamı rahatlatırsın. Ve bu toplumun böyle hekimlere ilaçlardan daha çok ihtiyacı var. Selamlar güzel kalpli insan❤️💙👍

Soru Formu

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir