preloader
Edit Content

Hakkımda

1974 yılı Kasım ayında Trabzon’un en büyük ilçesi, horonu ve köftesi ile bilinen Akçaabat’ta doğdum. İlk ve orta öğrenimimi bu ilçede tamamladım. 1992 yılında girdiğim Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1998 yılında mezun oldum. Tayin edildiğim ilk yer olan Rize’nin İkizdere ilçesinde çalışmak nasip olmadan, il içi atama ile  Ardeşen Devlet Hastanesi Acil Servisi’nde ilk görevime başladım. Bu şirin ilçede  8 ay kadar, pratisyen hekimlik yaptım. 

İletişim Bilgilerim

Makaleler

Kalp Hastalıklarında Belirtiler-Şikayetler

  • Anasayfa
  • -
  • Kalp Sağlığı
  • -
  • Kalp Hastalıklarında Belirtiler-Şikayetler
Kalp Hastalıklarında Belirtiler-Şikayetler

 

KALP HASTALIKLARINDA BELİRTİLER-ŞİKAYETLER

 
“Kalp-Damar Hastalıklarına Genel Bakış” adlı yazımızda da belirttiğim gibi, kalp-damar hastalıkları dünya üzerindeki tüm ölümlerin bir numaralı sebebidir. Sadece ölümlerin değil, yaşam kalitesini kısıtlayan sebeplerin de başında gelir. Kalp hastalıkları mâlesef kronik ilereyici hastalıklardır ve oluştuğunda çoğu zaman geriye dönüş yoktur.  Bu nedenle hastalığa götürebilecek risk faktörlerini bilmek, bu faktörleri ortadan kaldırmak ya da kontrol altına almak, bir sonraki aşamada ise hastalığın belirtilerinin farkında olarak erken teşhis edilmesini sağlamak, kalp hastalıkları ile bireysel mücadelede en kritik ilk iki adımdır.  
 
Şikayetlerin neler olabileceğine geçmeden evvel belirtmem gereken çok önemli üç nokta var.
 
1.) Aşağıdaki şikayetlerin varlığı her zaman bir kalp hastalığını işaret etmez
2.) Şikayetlerin şiddeti her zaman hastalığının şiddetini işaret etmez.
3.) Şikayetin olmaması hastalığının olmadığı anlamına gelmez.  
 
Yani; çok rahatsız edici şikayetleri olan birinde hiç hastalık olmayabilirken, hiç şikayeti olmayan ya da çok hafif şikayetleri olan birinde hayatı tehdit edebilecek kadar şiddetli bir hastalık bulunuyor olabilir. Özellikle de aşırı sigara-alkol kulananlarda ve diyabet (şeker) hastalığı gibi ağrı algısını beyne ileten sinirlerde tahribat (nöropati) yapan hastalığı bulunanlarda ağrısız kalp hastalıklarının görülme sıklığı oldukça fazladır.
 
Kalp Hastalıklarında en sık görülen şikayetler: 
1.) Göğüs ağrısı                      5. Bayılma, Senkop                  
2.) Nefes darlığı                      6. Ödem, bacaklarda şişlik
3.) Çarpıntı                             7. Ellerde dudaklarda morarma, siyanoz
4.) Halsizlik, Yorgunluk         8. Öksürük

 

GÖĞÜS AĞRISI (ANJİNA PEKTORİS)

 
Latince “angina (=boğaz enfeksiyonu)”, Yunanca “ankhone (=boğulma)  ve Latince “pectus (=göğüs) kelimelerinden türetilen, “göğüste boğulma, sıkışma hissi” olarak Türkçe’ye çevirebileceğimiz Angina Pectoris kavramı, tıbbî terminolojide kalp ağrısı anlamında kullanılır. Tıpkı Nazım Hikmet’in yandaki Angina Pektoris şiirindeki gibi… (okumak için resme tklayınız)
 
Angina Pektoris şu durumlarda olabilir. 
 
  1. Kalp damarlarında (koroner damarlarda) daralma varsa:  Egzersiz-stres gibi kalbin hızlandığı, daha kuvvetli kasıldığı, dolayısıyla daha fazla enerjiye-oksijene ihtiyaç duyduğu durumlarda, daralmış damardan gelebilen kanın, kalp kasının ihtiyacını karşılayamamasıyla… 
  2. Kalp damarlarında tam tıkanıklık: Kalp kasının hiç beslenememesi angina pektorise sebep olur. Bu beslenememe durumu yeterince uzun sürer ise kalp krizi (infarktüs) ile sonuçlanır. 
  3. Kalp damarlarında spazm: Koroner damarların duvarında düz kas olarak adlandıralan istemsiz çalışan kaslar vardır. Bu kasların stres, soğuk ve bazı ilaçlar gibi tetikleyici faktörlerin varlığında aniden kasılması da kalp kaslarına giden kan miktarını azaltacağından angina pectorise hatta uzun sürerse kalp krizine bile sebep olabilir. 
  4. Endotel fonksiyon bozukluğu : Koroner damarların iç yüzeyini döşeyen, endotel denen çok ince bir tabaka vardır. Bu tabaka tabiri caizse kaliteli bir asfalt gibi üzerindeki trafiğin hızla akmasını sağlar. Aynı zamanda salgıladığı maddelerle damarları genişletir, kan akışkanlığını artırır. Bu tabakanın fonsiyonlarının çeşitli sebeplerle bozulması da kan akımını yavaşlatacağından, kan akışkanlığını azaltacağından yine kalp kasının beslenmesi bozulabilir ve angina pectoris  oluşabilir. 
  5. Kalbi besleyen damarlar normal olsa da, kalbe oksijeni taşıyan sistemlerde bir aksaklık oluşturan (özellikle solunum sistemi hastalıkları, hipoksi ve kan azlığına-anemiye neden olan) durumlar, aort darlığı, aort yetersizliği gibi kapak hastalıkları ve kalpten kanın çıkışını engelleyen aşırı kas kalınlaşmaları (hipertrofik obstrüktif kardiyomiyopati)  ve ciddi hipertansiyon sonuçta yine kalp kasının beslenmesini bozarak angina pectorise yol açabilir. 
  6. Saydığımız sebeplerden bir kaçı bir arada bulunarak angina pektorise sebep olabilir. Özetlersek ; kalp kaslarında oksijen arz-talep dengesini bozan her durum angina pektorise sebep olabilir. Başlarken belirttiğim gibi, her göğüs ağrısı kalp kaynaklı değildir. Birçok farklı sebep göğüs ağrısına sebep olabilir. Kalbe bağlı ağrı yani angina pektorisin  özelliklerini bilirsek, diğerlerinden ayırtetmek kolaylaşır. 
 

Angina Pektoris’in özellikleri: 

 
1.) Başlatan Sebepler : Angina pektoris genellikle eforla, ağır bir yemekle,  soğuğa karşı yürümekle, ve ani streslerle (üzüntü, heyecan, sinirlenme) tetiklenir. İstirahatte gelen angina pektoris sıklıkla daha ciddi bir kalp problemine; kalp krizine ya da kalp krizi tehditine işaret edebilir. 
 
2.) Yerleşim Yeri ve Yayılımı: Genellikle göğsün ortasında, göğüs kemiğinin (sternum, iman tahtasının) arkasında veya hafif solunda, bazen de hemen mide üzerinde (epigastrium) başlayan, sol göğüs bölgesi başta olmak üzere tüm göğse, alt çeneye,sırta, mide üzerine, daha sıklıkla sol olmak üzere omuz ve kollara yayılır. 
 
3.) Karakteri: Hastalar tarafından genellikle baskı, ağırlık, boğulma, daralma, sıkışma, ezilme, yanma kelimeleri ile ifade edilen bir ağrıdır. 
 
4.) Süresi : Tetikleyici faktörlerle başlayan angina pektoris, bu tetikleyiciler ortadan kalktığında dakikalarla ifade edilen bir sürede ortadan kaybolur. En sıklıkla, efor sarfederken, özellikle yokuş yukarı yürürken gelen tipik angina pektoris, dinlenmekle 3-5 dakika içinde rahatlar. Daha nadiren de yürüyüşün ilk dakikalarında gelen ağrı, yürümeye devam ettikçe vücudun ısınmasıyla (egzersize adaptasyonla) dinlenmeye gerek kalmadan rahatlayabilir. Son zamanlarda başlamış, 10 dakikadan uzun süren, dinlenmekle geçmeyen ya da tetikleyici faktör olmaksızın istirahatte başlayan göğüs ağrıları ciddi bir kalp problemine işaret ediyor olabilir.  Özetle, daha önce olmayan, yeni farkedilen ya da önceden bilinmesine rağmen şiddet-süre yayılım olarak karakter değiştiren, göğüs üzerinde, daha çok göğüs ortası ve solunda, sol omuza sol kola (daha nadiren sağa) ve alt çeneye yayılabilen, istirahatte de olabilmekle beraber genellikle eforla gelen, dinlenmek zorunda bırakan, 3-5 dk süreli  baskı, sıkışma, ezilme, yanma, ağırlık hissi tarzında ağrılar ANJİNA PEKTORİS olabilir ve  hemen bir kardiyoloğa başvurmayı gerektirir.
 

Angina Pektoris ile Karışabilecek Diğer Göğüs Ağrısı  Nedenleri: 

 
Aort Yırtılması (Disseksiyonu) : En acil tıbbi durumların başında gelir. Göğsün ortasında ama daha çok da sırtta hissedilen “yırtılır” tarzda ani başlangıçlı bir ağrıya sebep olur. İstirahatte ya da eforla başlayabilir, uzun sürelidir. Ağrıyla birlikte hastada terleme, morarma, tansiyon düşmesi, fenalık hissi, baygınlık olabilir. 
 
Kalp Zarı İltihapları (Perikardit) : Nefes alıp vermekle, göğüs hareketleriyle artar. Sırt üstü yatınca artması, öne doğru eğilince hafiflemesi tipik özelliğidir.. Genellikle ateş, nefes darlığı, çarpıntıyla birlikte görülür. 
 
Akciğer Kaynaklı Ağrılar : Ana akciğer damarı ve dallarının pıhtıyla tıkanması durumu olan Pulmoner Emboli, göğsün ortasında şiddetli bir ağrıya neden olur. Tabloya öksürük, kanlı balgam, çarpıntı ve morarma eşlik edebilir. Akciğer zarı iltihapları (Plevrit), akciğer zarı yırtılmaları (pnömotoraks) ve akciğer enfeksiyonları (pnömoni) da göğüs ağrısına neden olabilir. 
 
Mide ve Yemek Borusu (özefagus) Hastalıkları  : En sık mide asidinin yenek borusuna kaçması olarak tarifleyebileceğimiz Gastroözefagial Reflu Hastalığı göğüs kemiğinin arkadında yanma hissine neden olarak angina pektoris ile karıştırılır. Bunun yanında özefagus spazmı ya da yırtılması, gastrit ve mide ülseri de göğüs ağrısına neden olabilir. 
 
Kas-İskelet Sistemi ve İlişkili Hastalıklar : Kas spazmları, sinir sıkışmaları, boyun fıtıkları, omuz eklemini ilgilendiren hastalıklar, boyun ve göğüs omurlarının tutan dejeneratif-iltihabî hastalıklar, Herpes-Zoster enfeksiyonu gibi durumlar da sıklıkla göğsü ve kolları ilgilendiren ağrılar yaparak angina pektoris ile karıştırılabilir. 
 
Psikojenik Ağrılar : Genç yaş grubunda belki de en sık göğüs ağrısı sebebidirler. Kronik anksiyete, stres bozuklukları, panik bozukluk gibi durumlar göğüs ağrısı algısına sebep olabilir.   

 

NEFES DARLIĞI (DİSPNE) ve ERKEN YORULMA

 
 Nefes darlığının ne olduğuna, kalple ilişkisine ve diğer nedenlerine geçmeden önce, “nefes almak gerçekte nedir?” sorusunu cevaplayalım.  
 
Oksijen havada bulunan ve tüm yaşamsal faaaliyetlerimiz gereken hayati bir moleküldür. Vücudun enerji metabolizması için vazgeçilmezdir, olmazsa olmazdır. Mesela beynimiz oksijensizliğe sadece 3-5 dakika dayanabilir. Kalp kasları ise oksijensiz kaldıklarında saatler içinde geri dönüşsüz bir hasara uğrarlar (infarktüs).  İşte nefes almak aslında havadan oksijeni almaktır. Bu iş beyin, sinirler, hormonlar, diyafram kası,  göğüs duvarında yer alan solunum kasları, üst ve alt solunum yolları, akciğerler ve akciğer zarlarının rol aldığı oldukça kompleks-karmaşık mekanizmalar zincirinin ahenkle çalışması ile başarılır.
 

 
Oksijen akciğerlere alındıktan sonra, burda çok ince geçirgen zarlardan kan damarlarına girer ve kırmızı kan hücreleri  (alyuvarlar) vasıtası ile kalbe, oradan da tüm vücuda ulaştırılır. Olayın bu kısmı “dolaşım”sistemi olarak adlandırılır ancak oksijenin yolculuğu açısından bakarsak; solunum ve dolaşım birbirine bağımlı ve birbirinin devamı iki mekanizmadır. Solunum ve dolaşımın herhangi bir noktasındaki aksamalar, bozukluklar, hastalıklar, nefes darlığı ve erken yorulma olarak karşımıza çıkabilir.  (Her ne kadar “nefes darlığı” ve “erken yorulma-yorgunluk”  sıklıkla beraber görülseler de sebep, sonuç ve yaklaşım olarak birbirlerinden ayrı durumlardır. Bu ayrım daha ziyade akademik bir konu olduğundan burada değinmemeyi tercih ediyorum.) 
 
Bu ön açıklamalardan sonra “Nefes Darlığı nedir?” sorusuna geçebiliriz.  Nefes alıp verme işi, beynimizdeki solunum merkezimiz tarafından ritmik olarak ayarlanan, özellikle dikkatimizi yöneltmedikçe pek farkına varmadığımız, kendiliğinden yürüyen bir olaydır.  Nefes darlığı (dispne), nefesin özel çaba gerektirecek, fakında olunacak kadar zorlu, yorucu ve güçlükle gerçekleştirilebilmesi halidir.  
 
Kalp Kaynaklı Nefes Darlığı :   Kalp kaynaklı nefes darlığında ana mekanizma çok basitleştirilmiş olarak ifade edersek, kalbin pompalayıp ileri herhangi bir sebeple gönderemediği kanın akciğerlere doğru geri kaçması(=staz)dır.
 
Daha kolay anlaşılması için aşağıdaki şekilde de inceleyebileceğiniz üzere, kanın şöyle bir yolculuğu vardır:
 
 
 
 
Vücutta kullanılmış kan —>  Sağ kulakçık —> Kalbin gevşeyip kanı içine çekmesi ile “Sağ karıncık”a kan doluşu —> Kalbin pompalaması ile kanın akciğere gidişi —> Akciğerlerde temizlenen kanın “Sol kulakçık”a dönüşü —> Kalbin gevşemesi ile Mitral kapağın açılarak kanın “Sol Karıncı”ğa doluşu —> Kalbin pompalaması ile Aort Kağağının açılması ile vücuda gönderilişi.
 
İlk defa İbn’ün Nefis tarafından tanımlanmış olan bu döngüye “Küçük Dolaşım” denir. Bu akışın herhangi bir noktada engelle karşılaşması ya da akışı tersine döndüren olaylar, engelin olduğu noktanın hemen gerisindeki alanda başlamak üzere zamanla daha arkadaki alanlara doğru ilerleyen bir basınç ve volüm artışı ile sonuçlanır. 
 
Şöyle düşünelim:  Nehir kenarına kurulmuş bir köy, nehrin aşağı kısımlarında bir baraj, barajın her zaman belli ölçüde su geçişine izin veren bir kapağı olsun. Normal şartlarda nehir kenarındaki köyde sıkıntı olmaz. Ancak baraj kapakları sürekli kapalı kalır ve su geçişine izin vermezse, barajın gerisinde kalan alanlarda su seviyesi yükselmeye başlar ve bu uzun sürerse daha arkadaki köyü su basar. İşte bu köyü akciğerlerimiz,  barajı da kalbimiz olarak hayal edelim. Herhangi bir sebeple baraj, suyu gerektiği gibi gönderemezse köyü su basacağı gibi, kalbimiz de herhangi bir şekilde kanı ileriye gönderemezse, gerideki akciğerlerimizi su basar, yani akciğer ödemi oluşur. Bu da akciğerin hava ile dolma ve oksijeni kana karıştırma kapasitesini azaltacağından nefes darlığına neden olur. Kalbi hızlandıran durumlarda (yani yine benzetirsek, bahar aylarında karların erimesi ile coşan bir nehirde aynı baraj kapağı problemi varsa köyü daha kolay su basacağı gibi ) nefes darlığı daha belirgin olur. 
 

Kalbe bağlı nefes darlığının sıklıkla nedenleri:  

 
Kalp Yetersizliği : Kalp kasının pompalama gücünde herhangi bir sebeple oluşan kayıp, “Kalp Yetersizliği” olarak adlandırılır. Kalp kanı ileriye (vücuda) gönderemeyeceği için, geriye doğru akciğerlere doğru biriken kan nefes darlığına sebep olur. Kalp kasında güç kaybı birçok nedene bağlı olabilirken, en sıklıkla koroner damar hastalıklarında kalbin yeterince beslenememesi ve kapak hastalıklarına bağlı kalbin genişlemesi ve elastikiyetinin kaybı sonucunda oluşur. 
 
Kapak Hastalıkları: Kalbin içinde hızla akan kanın önünde açılması gereken kapaklar açılmazsa (en sık Mitral Kapak Darlığı ve  Aort Kapak Darlığı ) ya da kanın ters yöne kaçmasına izin vermemek için kapanması gereken kapaklar kapanmazsa (en sık Mitral Kapak Yetersizliği ve Aort Kapak Yetersizliği) kan yine akciğerlerde basınç ve volüm artışına neden olarak nefes darlığına sebep olur. 
 
Kalp Zarı Hastalıkları: Zarlar arasına aşırı sıvı birikmesi (tamponad)  ya da yapışıklıklar olması durumunda kalp yeterince genişleyip içine yeterince kan alamayacağı için kalp yetersizliği ve dolayısıyla nefes darlığı gelişir. 
 
Koroner Damarlar Hastalıkları: Kalp damarlarının daralma ve tıkanması ile oluşan anjina pektoris (ayrıntılar için tıklayınız) , bazen nefes darlığı olarak algılanabilir. Bu tür nefes darlığı “angina eşdeğeri” olarak adlandırılır. Ayrıca yine kalp kasının  beslenememesine bağlı oluşan pompalama yetersizliği de nefes darlığının bir nedenidir. 
 
Kalp Ritm Bozuklukları ve Kardiyomiyopatiler de kalp kaynaklı nefes darlığının diğer nedenleridirler. 
 
Kalp kaynaklı nefes darlığı, hastalığın seviyesine göre ancak ileri egzersizde oluşabileceği gibi ilerlemiş hastalıkta istirahatteyken bile  görülebilir.  Ani başlayan ileri nefes darlığı ile birlikte kuru-gıcık tarzında şiddetli öksürük ve sonrasında pembe köpüklü balgam gelmesi akciğerlerin neredeyse tamamının sıvı ile dolduğunu gösterir ki bu tabloya “Akciğer Ödemi” denir. Akciğer ödemini en iyi tanımlayan ifade; “insanın kendi suyunda boğulması”dır.  
 
Yatar pozisyondayken gelişen nefes darlığı daha çok kalp ile ilişkilidir. Beraberinde öksürük de vardır. Gece yattıktan 2-3 saat sonra gelişen nefes darlığı, genellikle kalkıp oturularak düzelir. Ataklar hafif olabildiği gibi, hırıltılı solunum, öksürük, şiddetli nefes darlığı ve beraberinde panikle de görülebilir. Bazen akciğer ödemine kadar gidebilir. Kalp yetersizliği olan kişilerde, gece yatınca merkezi kan hacminin artmasına bağlı olarak gelişir. Bacaklarda göllenmiş olan kan da gece merkezi kan sistemine eklenince, zaten sınırda çalışan kalp, yetersizliğe girer. 
 
 

Diğer Nefes Darlığı Nedenleri : 

 
Akciğer Hastalıkları: Nefes darlığının kalp hastalıkları ile beraber en sık nedenleridir Birçok durumda nefes darlığının  hangisinden kaynaklandığını ayırmak güç olabilir. Bazen her ikisi birlikte sebeptir. Akciğer enfeksiyonları(pnömoni), kronik bronşit, astım, akciğer embolisi, pnömotoraks, akciğer kanserleri, akciğer zarı iltihapları, sarkoidoz, akciğer hipertansiyonu ve tuberküloz nefes darlığının akciğerleri ilgili nedenleri olabilir. 
 
Kan Hastalıkları (sıklıkla anemi), aşırı kilo, tiroid hormon bozuklukları, üst solunum yolu tıkayıcı hastalıkları, bazı nörolojik hastalıklar (myasteni, Gullian-Barre Sendromu), anksiyete (stres) bozuklukları da  nefes dalığı sebepleri arasındadır. 
 
Sık görülen ve hastalık zannedilen bir durum da “bedensel idmansızlık”tır diyebiliriz. Hareketsiz sürekli oturarak yaşayan, arabasını işine ve evine en yakın noktaya parkeden, metroda-alışveriş merkezinde yürüyen merdiven sırası bekleyen 21. yüzyıl insanının, çalışmayan kasları güçlerini kaybeder ve iki adım yürüyünce erkenden yorulur, nefesi daralır. Çaresi ise yürümek…. 

 

 

ÇARPINTI

 
Çarpıntı, hızlı ya da yavaş olduğuna bakmaksızın, kalp atımlarının rahatsızlık hissi verecek şekilde hissedilmesidir. Hissedilen rahatsız edici atımlar her zaman anormal atımlar değildir. Çoğu zaman normal atımlar çeşitli sebeplerle çarpıntı algısı yaratabilir. (Kalbin elektrik sistemini ve nasıl çalıştığını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.)  
 
Kalp kasları sinüs düğümünden çıkan düzenli, ritmik elektrik akımı ile istirahatte iken dakikada 60-100 atım arasında bir hızla kasılır. Egzersizle, heyecan, korku ve streslerle dakikadaki atım sayısı 150 ve hatta daha üzerine de çıkabilir. Kalbin bu normal hızlanması da çarpıntı algısı yaratabilir. 
 
Çarpıntının en sık rastladığımız sebepleri aşağıdaki özetlenmiştir. Kalp atımları normalden daha hızlıysa veya rahatsızlık verici bir şekilde hissediliyorsa, çarpıntı hissi oluşur. Çarpıntı, sıklıkla hiçbir ciddi kalp hastalığı olmadan gelişen selim bir belirtidir; fakat bazen yaşamı tehdit edici bir durum da gösterebilir. Bazen basit ekstrasistoller(erken atımlar) göğüste “uçuşma” veya “gümleme” hissi verebilir. Bazen çarpıntılar krizler halinde gelir. Krizler kendiliğinden geçebildiği gibi, çok uzun sürebilir ve tedavi gerektirebilir. Çarpıntı hisseden kişi veya yakını o sırada nabzı sayabilir, düzenli olup olmadığına dikkat edebilirse, tanı koymaya çok yardımcı olur. Nabzı el bileğinin iç kısmında, baş parmak hizasında kolayca bulabiliriz. Bazen, çarpıntıya bağlı fenalık hissi, baygınlık olabilir. Bazen de, altta yatan ciddi bir kalp hastalığı varlığında gelişen ciddi bir ventrikül taşikardisi, genel durumu bozabilir. 
 
Çarpıntı, sıklıkla ciddi bir kalp hastalığı olmaksızın gelişen zararsız bir belirtidir. Ancak nadiren yaşamı tehdit eden bir problemin ilk yansıması da olabilir. Bu nedenle çarpıntının değerlendirilmesi ve neye bağlı olduğunun tespit edilmesi, özellikle önem arz edebilecek bir kalp probleminin ekarte edilmesi açısından önemlidir. 
 
Çarpıntının değerlendirilmesinde en kıymetli veri, aslında tam da o anda alınan, yani çarpıntının var olduğu âna denk getirilen bir kalp grafiğidir. Ancak çoğu zaman, çarpıntının kısa süreli olması, nadir olması ya da kısa sürede ulaşılabilecek bir sağlık kuruluşunun olmaması gibi nedenlerle, bu pek mümkün olamamaktadır. Bu durumda hekim için en değerli veri kaynağı, hastanın çarpıntısı hakkında anlatacaklarıdır. Devam etmekte olan bir çarpıntı sırasında alacağımız bir EKG (elektrokardiyografi=kalp grafisi) bize teşhisi koydurur. Ancak, olmuş geçmiş, bir daha ne zaman olacağını bilmediğimiz bir çarpıntıda ise, çoğu zaman ortada bir kanıt yoktur. Tabiri caizse, ortada faili meçhul bir durum vardır ve biz de ipuçlarından yola çıkarak, sorgulamamızı yaparak faile ulaşmaya çalışan dedektifleriz. Bir dedektif için olayın yeri,  zamanı, olay öncesi ve sonrası, olay anı ne kadar değerli ise, bizim için de çarpıntının hikayesi o kadar değerlidir. Bu nedenle, çarpıntı hissine sebep olan kalp ritminin ne olduğunu ve neden kaynaklandığını değerlendirmek için bazı sorular sorarız.
 
Bu soruları burda yazalım ki, “çarpıntı” şikayeti ile bize gelecek olanlar hazırlıklı gelsinler.  🙂 
 
1.) Hissettiğiniz çarpıntıyı nasıl tarif edersiniz? Hastalarımız çarpıntıyı genellikle çok farklı şekillerde tarif ederler:
– Kalp atışlarımı duyuyorum.
– Çok kuvvetli atıyor, vücudumu sallıyor
– Yerinden çıkacakmış gibi, kelebek çırpınır gibi, çok hızlı atıyor
– Bir heyecan dalgası, sıcaklık, boşluğa düşme hissi ve sonrasında kuvvetli bir vurma, gümleme
– Yavaş ama kuvvetli atıyor
– Düzensiz atıyor 
 
2.) Ne zaman ? Ne yaparken ? Nasıl bir durumda oluyor? Ve tetikleyen faktörler dikkatinizi çekti mi? Hiç sebepsiz, sıradan bir zamanda, tetikleyici bir faktör olmaksızın ortaya çıkan çarpıntılar ile genellikle heyecan, stres, aşırı çay-kahve-alkol alımı, egzersiz gibi tetikleyici faktörler ile ortaya çıkan çarpıntılar bize farklı durumlar için ipuçları verirler. 
 
3.) Ne sıklıkta oluyor? Ne kadar sürüyor ?  İki-üç saniyelik tekrarlayıcı  çarpıntılar olabileceği gibi sürekli çarpıntı hissi de söz konusu olabilir.  
 
4.) Çarpıntı öncesinde, sırasında ya da sonrasında, eşlik eden başka durumlar dikkatinizi çekti mi? Göğüs ağrısı, nefes darlığı, terleme, bulantı, kusma, başdönmesi, bayılacakmış gibi olma, ya da bayılma gibi durumların çarpıntıya eşlik ediyor olması ya da olmaması bizim için önemli ipuçlarıdır. 
 
5.) Daha önce teşhis edilmiş hastalıklarınız ve kullandığınız ilaçlar var mı? Anemi, tiroid hormon bozuklukları, akciğer hastalıkları ve psikiyatrik hastalıklar  başta olmak üzere bazı hastalıklar ve bazen de  bunlar için kullanılan ilaçlar çarpıntının sebebi-tetikleyicisi ya da şiddetlendiricisi olabilirler. 
 
6.) Alışkanlıklarınız var mı? Çay, kahve, meşrubat,  sigara, alkol, madde kullanımı 
 
7.) Çarpıntı sırasında ( genellikle 2-3 dk’yı aşan sürelerdeki çarpıntılarda) nabzınızı saydınız mı ? Tansiyonunuzu ölçtünüz mü? Tam çarpıntı sırasında, çarpıntıyı hisseden kişi ya da yakını, nabız sayımı yaparsa ya da elektronik bir tansiyon aleti ile nabzı ölçerse veya şimdi bazı akıllı telefonların mevcut aplikasyonlarıyla EKG kaydı alırsa bize tanı koymada ciddi bir ipucu  vermiş olur.
 
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
Nabız resimlerden de görebileceğiniz üzere, el bileğinden, koldan ya da boyun bölgesinde şahdamarımız üzerinden sayılabilir. Tansiyon aleti ile yapılan sayımlar aynı zamanda o sıradaki tansiyon değerini de bilmemizi sağlar.  
 
Evet bu ve benzeri sorulara aldığımız cevaplar ile bazen başka bir tetkike gerek kalmadan da olayın ne olduğunu kuvvetle tahmin edebilmekteyiz. Ancak tabiki kuvvetli bile olsa tahminlerle hareket edemeyeceğimiz için, tanıyı kesinleştirici adımları sırasıyla atarız. Fizik Muayene, elektrokardiyografi, ekokardiyografi, ritm holter, olay kaydediciler ve son yıllarda ise giyilebilir teknolojiler (akıllı saatler) çarpıntı değerlendirmesinde başvurduğumuz diğer adımlardır. Yukardaki sorulara “şu şekilde cevap vermişseniz, çarpıntınızın nedeni şudur” şeklinde bilgilendirmeler, bu makalenin konusu değildir elbette. Teşhis süreci, her zaman olduğu gibi hasta ve hekimin yüz yüze iletişimi başlamalıdır. 
 
 

BAYILMA (SENKOP)

 
SENKOP terimi her ne kadar Türkçe’ye “BAYILMA” olarak çevrilirse de literatürdeki anlamı aslında biraz farklıdır. Kabaca “bayılma”nın ya da “geçici bilinç kaybının”  bir türüdür diyebiliriz .  
 
“Bayılma” dediğimizde her türlü geçici bilinç kaybı anlaşılabilmektedir.  Oysa SENKOP ; “ani-hızlı başlangıçlı, kısa süreli, kendiliğinden tam iyileşen, beyin kan akışının geçici olarak azalmasına bağlı  geçici bilinç kaybı” olarak tanımlanır.  Bu tanımlamaya göre örneğin sara nöbetleri, psikolojik bayılmalar (konversiyon, histeri), hipoglisemiye (kan şekeri düşüklüğüne) bağlı bilinç kayıpları “bayılma” olarak adlandırılabilirken, mekanizmaları  “beyin kan akımı azalması” olmadığından “senkop” olarak adlandırılamazlar.   Bu durumda senkop nedenleri ile karıştırılabilecek diğer durumlar hekim tarafından ayırdedilmelidir. 
 
Senkop ile karışabilecek diğer durumlar : 
 
Beyin Kan Akımı Azalması Olmaksızın Kısmi ya da Tam Bilinç Kaybı Durumları:
Epilepsi,
Metabolik bozukluklar,
Hipoglisemi (Kan şeker düşüklüğü),
Hiperventilasyon (Hızlı/derin nefes sonucu, kanda değişiklikler),
Hipoksi (Kandaki oksijen miktarının azalması)
Zehirlenmeler,
Vertebrobaziller kaynaklı geçici iskemik atak 
 
Bilinç Bozukluğu Olmaksızın Görülen Durumlar:
Psikolojik bayılmalar (Pseudosenkop =Yalancı senkop)
Düşmeler, düşme atakları,
Katalepsi,
Karotis (boyun damar) kaynaklı geçici iskemik atak.
 
 
Aynen “çarpıntı”yı anlatırken bahsettiğimiz gibi olmuş geçmiş, bir daha ne zaman olacağını bilmediğimiz bir senkop atağında, çoğu zaman ortada bir kanıt yoktur. Tabiri caizse, ortada faili meçhul bir durum vardır ve biz de ipuçlarından yola çıkarak, sorgulamamızı yaparak faile ulaşmaya çalışan dedektifleriz. Bir dedektif için olayın yeri,  zamanı, olay öncesi ve sonrası, olay anı ne kadar değerli ise, bizim için de senkop’un hikayesi o kadar değerlidir.  
 
Senkopta hasta, bilincini kaybettiği andan sonraki durumunu bilemeyeceğinden, o anda yanında bulunanların gözlemleri ve anlattıkları da en az hastanın anlattıkları kadar değerlidir. Bu nedenle senkop şikayeti ile bize gelecek olanların, varsa şahitleri de yanlarında getirmeleri ya da şahitlerin anlattıklarını bize eksiksiz anlatmaları teşhise giden yolda önem taşır. 
 
Senkop nedenini değerlendirmek için sorduğumuz soruları yine burda yazalım ki, bu şikayet ile bize gelecek olanlar  hazırlıklı gelsinler.  🙂 
 
1.) Senkop atağının öncesinin sorgulanması:
Pozisyon ? Senkop öncesi hangi pozisyona idiniz? Ayakta, otururken ya da sırtüstü yatarken…
 
Aktivite ? Senkop gerçekleştiği anda tam olarak ne yapıyordunuz? Senkop’un, istirahatte, vücut pozisyon değişikliği sırasında, egzersiz, idrar, defekasyon, öksürük öncesi ya da sonrasında…
 
Hazırlayıcı ya da Tetikleyici Faktörler ? Kalabalık ve sıcak yerler, kapalı ve dar ortam, stres, uzun süreli ayakta durma, yemek sonrası, korku,stres, baş hareketleri…
 
Atak başlangıcında görülen durumlar ? Bulantı, kusma, karın ağrısı, guruldama, üşüme hissi, terleme, boyun ve omuzlarda ağrı, görmede bulanıklık, baş dönmesi, çarpıntı…  
 
2.) Senkop Atağının Sorgulanması: Düşme şekli (devrilmek veya dizlerinin üzerine yığılmak), cilt rengi (solgun, siyanöz, kızarıklık), bilinç kaybının süresi, nefes alma şekli (horlama), hareketler (kasılma), ve hareketlerin süresi, dili ısırma, idrar kaçırma, o anda ölçülebilmişse tansiyon ve nabız değerleri, atak sıklığı 
 
3.) Hastanın Öyküsünün Sorgulanması: Ailede ani ölüm, konjenital aritmojenik kalp hastalığı veya bayılma öyküsü, geçirilmiş kalp hastalığı, nörolojik öykü (Parkinson, epilepsi, narkolepsi), metabolik bozukluklar (diyabet, tiroid hastalıkalrı vs.), ilaçlar (antihipertansif, antianjinal, antidepresan, antiaritmik, idrar sökücüler) ve alkol-sigara-madde kullanımı gibi alışkanlıklar. 
 
Bu soruların sorulması ile yapılan ilk değerlendirme sonrasında senkop’un neye bağlı olduğu konusunda kuvvetli fikirler elde edilebilir. Ancak çoğu zaman tetkiklere ve farklı branşların değerlendirmesine de ihtiyaç olur.  Bayılma-geçici bilinç kaybı ile hastaneye başvuran  hastayı genellikle kardiyoloji, nöroloji ya da bazen psikiyatri bölümleri değerlendirir. İlk değerlendirme sonrası bilinç kaybının gerçek bir senkop olup olmadığı değerlendirilir, en muhtemel sebepleri ortaya konur, tanıyı doğrulamak ya da ekartasyon için tetkikler yapılır.  Senkop değerlendirmesinde; EKG, Ekokardiyografi, Efor testi, Ritm Holter, kısa ya da uzun süreli olay kaydediciler (Event Recorder), Eğik Masa (Tilt-Table) testi ve nörolojik bazı testlere (EEG, beyin tomografisi ya da MR’ı) başvurulabilir.  
 
DİĞER SEMPTOMLAR: 
Bacaklarda Şişme, Morarma (Siyanoz), Öksürük, Baş Ve Ense Ağrıları, Bacak Ağrıları (Klodikasyo)
 

Soru Formu

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir